2 Nisan 2022 Cumartesi

Öykü: Doğrudan Kıraathanesi

 




Doğrudan Kıraathanesi


  Rıfat Abi saatine baktı. Toplantının başlamasına daha 15 dakika vardı. Kahveye en erken gelen oydu. Aralarında en okumuşu da oydu. Belediyede memuriyete girdikten sonra maaşı artsın diye açık öğretim okumuştu. Hiç aklına gelmezdi edindiği bu lisans derecesi eğitimin ileride AB Fonları nedeniyle kuracakları komünde onu en eğitimli seviyeye taşıyacağını ama gelmişti aklına bir kere. Başladı düşünmeye. Milliyetçi ve mukaddesatçı bu kahve sakinlerinin ne işi olurdu bu komün momün dedikleri Moskofçu işlerle. Moskofçuluk da bitmişti ama bu komün lafı bitememişti bir türlü. O nedenle sevemediler bu komün lafını.Cemiyet demeye başladılar aralarında. Belediyedeki projeler dairesindeki Emin'den duymuştu bunu Rıfat Abi. Avrupa Birliği doğrudan demokrasi deneyimlerini desteklemek için para veriyordu. Dedi "nedir bu doğrudan demokrasi" Rıfat Abi. Dedi ki Emin ona "Abi  toplanıp mahallecek kararlar alıyorsunuz, yani kendi mahallenizi kendiniz yönetiyorsunuz, Avrupa Birliği de para veriyor. Ben size ön ayak olurum, kurarız bir dernek yaparız usulünce, hem dünya demokrasisine bir katkınız olur, hem de yolumuzu buluruz biraz şu pahalılıkta". 

  Aklına yattı bu iş Rıfat Abi'nin. Zaten kendi mahallelerini kendilerini yönetiyorlardı mahallenin bir kesim erkekleri olarak. Onların sözü geçerdi mahallede. Üstüne para da alacaklardı bir de. Vay be dedi Rıfat Abi, zaten üstlendiğimiz bir sorumluluğun sonunda kıymeti de bilinecek hem de maddi olarak, koştu Muhtar Hamza'nın yanına. Muhtar Hamza'yla da durumu istişare ettikten sonra girdiler bu mevzuya Emin'le.Yaptıkları projeler de onay alınca geldi avrolar. Avrolar geldikçe kaptırdılar kendilerini bu doğrudan demokrasi şeysine. Zaten mahallede sözü geçen abiler olarak, muhtar Hamza'yı da işin içine katarak başladılar mahalleyi ciddi ciddi yönetmeye. Avrupa Birliği bu doğrudan demokrasi deneyiminde kadınların ve çocukların yönetime katılımını çok önemsese de onlar hiç önemsemediler ama önemser gözükmeyi çok önemsediler. Hatta kağıt üzerinde eş temsil, eş başkan, çocuk başkan, hatta bebek üyeye kadar vardırdılar demokrasilerini. Çocuk hakları olduğu kadar bebek hakları da var dediler. Mahallenin köpeği  Bahtiyar'ı bile yönetim kuruluna yazdılar. Çünkü sadece insanların değil hayvanların da hakları vardı. Hatta kahvenin önündeki asırlık çınar ağacını da bu deneyimin içine katmadan edemediler. Çınar Ağacı da yönetimdeki yerini aldı. Çünkü doğanın da hakları vardı. AB'nin tahsilli ve talihsiz uzmanları  bayıldılar bu icraatlara. Ne güzel bir doğrudan demokrasi deneyimiydi bu. Sokaktaki ağacından, köpeğine, beşikteki bebesine kadar herkesin katıldığı bir yönetişim süreci ne müthişti. Ödüller, takdirler bile verdiler bu deneyime. Bu akılları veren belediyeden Emin de, Avrupalı dostların gözdesi olmuştu. Olmuştu da gerçekte ne ağacı ,ne köpeği, ne kadını kattıkları  vardı işlerine. Bahtiyar'ın önüne, kalan pilav artıklarını yemek diye koyup, derneklerinin tabelasını çaktıkları çınar ağacının gölgesinde, Rıfat Abi'nin hanımı Tülay Yenge'nin yapıp gönderdiği  kurabiyeleri kemirip başladılar toplantıya. Toplantı başlarken esen rüzgarın etkisiyle adı Çınaraltı Kahvesi'yken, Doğrudan Kıraathanesi olarak değiştirilen kahvelerinin yeni ismini taşıyan tabela düşeyazdı. Kuruyemişçi Serdar tabelayı düzeltmek için ayağa kalkarken  "doğrudan ayrılmayınız" hadisi şerifini hatırladı. Bu doğrudan o doğrudan mıydı. Sonra aklına geldi ki o hadisi şerif "doğrudan ayrılmayınız" değil "doğruluktan ayrılmayınız"dı. Zaten elin gavurunun hadisi şerifle ne işi olurdu. Çınaraltı adı daha iyiydi ya neyse dedi içinden düzeltti tabelayı ve geçti yerine.

   Doğrudan İdare Derneği'nin başkanı aynı zamanda da mahallenin muhtarı Hamza başladı söze. " Arkadaşlar dedi, şu AB gavurundan güzel paralar kazandık. Hem cebimiz biraz para gördü hem belediyemizin ertelediği bir sürü ihtiyacını gördük mahallenin gördük de elin gavuru para versin diye de geleneğimize, göreneğimize ters düşen işler de yaptık. Mahalleli hoşnutsuz. Doğrudan demokrasi dedikleri bir mahallenin kendisini yönetmesi dediler de biz para gelecek diye hep gavurun beğendiğini yaptık. Derneğin mis gibi arsasını vermedik inşaata gittik bağ-bostan organik tarım alanı yaptık. Üç-beş zengine organik ürün yetiştirip şekil yapacağız diye cillop gibi arsa duruyor bomboş. Sonra kadın voleybol takımı kurduk. Mahalleliyi karşımıza aldık. Ha benim 3 erkek evladım var da mahalleli muhtar senin kızın poposunda donla çıkıp top kovalasa hoşuna gider mi demeye başladı. Çoğu çocuğunu aldı bile takımdan. Entel semtlerde var diye kafe tarzı bay-bayan kahvesi yaptık kıraathanenin bir bölümünü. Ha mahalleden kimse kadınına kızına zaten müsaade etmedi de, dışarıdan gelenler  huzuru erkanı kaçırmaya başladı. Tiyatro da kurduk ki o en kötüsü oldu. Kadınla erkek aynı kapalı mekanda içiçe, sımsıkı, yanyana olmaz muhtar demeye başladılar. Sonra AB'ye hoş gözükeceğiz diye belediyeden rica ettik eskiden papaz mı ne yaşarmış Arslan Bey sokakta oraya onun adını verelim dedik verdik de. Eh mahalleli de haklı. Doğrudan demokrasi yapalım derken gavurun oyuncağı yaptınız mahalleyi. Hani kendimizi yönetecektik. Bırakın kendimizi yönetmeyi doğrudanı mahalleyi siz bile yönetemez oldunuz. Vermiş gavur elinize listeyi o ne derse tamam yeter ki gelsin avrolar. Komşular haklı arkadaşlar. Bundan sonra eksik olsun gavurun parası da ödev listesi de. Mis gibi arsamız var veririz müteahhite alırız dükkanımızı, büromuzu veririz kiraya eskisi gibi geçiniriz gül gibi. Yoksa bu mahalleli kahveyi de derneği de başımıza yıkacak. Eh doğrudan diyorlar, biz de doğrudan yapalım bundan sonra ahali ne derse onu yapalım ki olsun gerçek demokrasi"

  Rıfat Abi sigarasını yaktı ve girdi söze. "Haklısın muhtar. Bu Avrupa Birliği mevzusuna ben soktum sizleri ama pişman mıyım pişmanım. Doğanın hakları diye diye mahalle köpek doldu. Önüne gelen belediye köpeği toplayıp buraya atıyor. Nasılsa biz bakarız diye. Yolda yürüyemez olduk. Sonra bu LGBTİ  LBTT mi ne boksa hakları olayı aman iyi ki ona girmedik. 10 tane dairesinden beşini onlara kiraya verecekti minnet rica İsmet Bey de baktı sonunda mahalleden dayak kokusu geliyor vazgeçti adam. *bneyi puştu doldurmadan mahalleye çark ettik neyse ki. En iyisi biz dönelim örfümüze adetimize geleneğimize. Parası da eksik olsun gavurun, yapılacaklar listesi de."

  Sözü derneğin sekreteri emlakçı Hüseyin aldı. "Dilimde tüy bitti şu arsayı verelim diye tutturdunuz Avrupa vermez sonra para diye geldiniz mi şimdi sözüme. Mahalle de ar namus kalmadı, hadi onu geçtim adımız çıktı köpek bakıcısına. Bu ley gezbiyen hakları mı nedir oradan da adımız oğlancıya, ablacıya çıkmadan çıkalım bu yoldan."

  Mahallenin okul müdürü Süleyman Hoca ise "arkadaşlar artık ben bu sizin para seviciliğinize katlanamayacağım. Ahlak ahlak diye yırttım kendimi belki birazına engel olurum diye ama sizin gözünüze avro yapıştırmışlar görmez olmuşsunuz burnunuzun dibindeki kepazelikleri. Tamam okula atölye, spor odası, kütüphane bişeyler de yapıldı ondan sesim çıkmadı ama artık benden bu kadar. İstifa ediyorum. Mahalleliye derdinizi siz anlatın. Ben artık yokum." diye kalkıp ağacın dibindeki tahtadan yapılan WC'ye girdi ve bir daha oradan çıktığını gören olmadı.

 Derneğin yönetimindeki  marketçisi, tavukçusu, otoparkçısı, fırıncısı hepsi dert yandılar. 
Ve karar için oylama istediler.
Rıfat Abi bir sigara daha yakıp aldı sözü yeniden. "Arkadaşlar bu belaya sizi ben soktum ben çıkaracağım. Şimdi biz bıraktık bu işleri kapattık derneği, almıyoruz Avrupa'dan para mara desek buna kimse inanmaz. İnanan da sonra hatırlamaz. Derki köpek sevici, oğlancı, gavat mahalle ha hatırladım der mahallemizin lafı geçince. Bundan sonra döneceğiz örfümüze, projemizi de örfümüze göre yapacağız. Avrupa reddettikçe daha çok yapacağız proje örfümüze göre. Sonra gastelerde boy boy haber olacağız. Hem mahallelinin sözü gelecek iktidara gavurun yerine, hem şanımızı şerefimizi kurtaracağız."

  Muhtar Hamza düşündü "mantıklı" dedi." Öyleyse ilk iş şu  bayan voleybol takımını kapatıp yerine dikiş kursu açalım. Ha aslında ona da para verirdi AB ama bayan voleybol takımını kapatıp onun yerine kurs açacağız deyince vermezler, vermesinler de zaten. Sonra şu çınar ağacı sinek yapıyor yıllardır. Yok tabiatın hakkıymış, yok avro kaynağıymış. Odunu aldık yönetime para gelecek diye cümle aleme makara konusu olduk. Odundan başkan, köpekten yönetim yaşasın demokrasi diye dalga geçiyor herkes. Bu köpekler mi Avrupa'nın köpeği siz mi Avrupa'nın köpeğisiniz hav hav hav diyenler bir taraftan, bu ağaç da kök saldı iyice siz bunu başkanlıktan zor devirirsiniz diyenler mi. O nedenle bu ağacı da kurt yedi, böcek yedi hastalandı deyip yarından tezi yok kesiyoruz. Köpekleri de birer zehirli ciğer kasap Hamdi sen de bu iş. Tiyatroyu da kapatıp düğün salonu yapma zamanı geliyor da geçiyor. AB'den para gelsin diye çoluğumuz çocuğumuz sokak düğünü yapıyor güzelim salon varken. Salonda ne yapılıyor hayhuy neymiş tiyatroymuş. Tiyatro da oldu düğün salonu. Bu bay-bayan kahvesini de kiraya verelim diyorum ben yada taziye evi yaparız. Vefat oluyor mahallede evler tıklım tıklım sonra. Şu çocuk merkezi de saçma. İçinde iki tane dandik dinozor heykeli, yok gezegenmiş, yok elementmiş maket dolu her yer, bilimmiş diye yutturduk da kapatalım gitsin. Çocuklar seviyor gerçi ama onlara da açarız bir internet kafe oyun salonu, felsefe evinin yerine tamam. Çocuklar beynimi yiyor zaten şu bilim merkezinin yerine yap bir halısaha başkanım, şu felsefe evinin yerine aç bir internet cafe başkanım diye. Madem doğrudan demokrasi. Ne istiyor millet, düğün salonu, dikiş kursu, taziye evi, halısaha, internet kafe,bilardo salonu. Sonra şu sanat galerisi. Napsın bizim mahalleli sanat galerisini. Çok küfür yiyoruz oradan da. Elinde şarapla tuhaf tuhaf resimlerin etrafında garip garip tipler geliyor. Mahalleli ateş küpü. Muhtar sen mi kapatacan burayı yoksa biz yakalım bir gece yarısı diyorlar. Orayı da ufak bir pazar yeri yaparsak hem mahalleli alışverişini görür, parasını kazanır. Hem böyle mahalleye zibidi zibidi tipler gelip ellerinde şarap huzur bozamazlar. Sanat sineması da o hesap. Millet istiyor gülmek manyak manyak filmler oynatıyoruz ahlaka da ayrıkı içerikler. Neyse ki kimse gidip izlemediğinden oradan bir şikayet gelmedi çok şükür. Orayı da Kur'an Kursuna veririz yeri küçük kursun. Rahat etsin çocuklar ferah ferah."

  Doğrudan İdare Derneği'nin yöneticilerinin yüzünde güller açtı muhtarın bu projeleri sonrasında. Zaten mahalleli de bunları istiyordu. Yıllarca doğrudan demokrasi diye diye mahalleli neyi istemezse o yapılmıştı. Zararın neresinden dönülse kardı. 

  Rıfat Abi yaktı bir sigara daha. Rıfat Abi çok sigara içiyordu. Avrupa'dan gelen paralar Rıfat Abi'nin sigarası gibiydi. Keyifliydi ve hemen biterdi. Rıfat Abi dedi ki" Bu sigara da güzel de zararlı işte. Avrolar da öyle güzel de artık zararı faydasını geçti. Millet ne isterse o. Millet karısı kızı kıçında donla parkelerde kıç göstersin istemiyor. Elin herifleriyle müsamere yapsın istemiyor. Başka mahallelerden zibidiler sanat ayağına şarap içip kafa çekip sokağa işeyip gitsin istemiyor. Millet ne istiyor hizmet istiyor. Öyleyse Emin'in de bana en başta dediği gibi yaşasın doğrudan demokrasi, millet ne derse o bundan sonra.

  Muhtar Hamza ayağa kalktı "hadi arkadaşlar hayırlı uğurlu olsun kararlar. Bundan sonra huzur ve hizmet var. Gavur da parasıyla kendine başka köpek bulsun. Köpekleri de zehirletecem zaten yarına kalmaz." dedi ve WC'ye girdi. Rıfat Abi de "arkadaşlar ben de bir su döküp gelecem" dedi. Ardından Kuruyemişçi Serdar, Emlakçı Hüseyin tüm diğer yönetim kurulu üyeleri teker teker WC'ye girdiler. Toplantıyı yan masalardan izleyen ve kararlardan son derece memnun olan ahali bu çişten durum karşısında azıcık da şaşkındılar. İçlerinden birisi "dur ben bir bakayım şu WC'ye. Tek kişilik değil miydi bu hela yav. Muhtar avrolarla bunu da mı büyüttü" diye kapıyı açtığında onu karşılayan limon kokulu bir sifon sesiydi. Sifon bozulmuştu ve akıtıyordu. Tesisatçı Hilmi önce tamir etmeyi düşündü ama sonra vazgeçti. Limon kokusu tuvaleti mis gibi kokutuyordu. 

Ozan Yardımoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öykü: KPSSsiz Devrim

  Öykü: KPSSsiz Devrim      İşçi Partisi'nin başkanı, birden heyecanla ayağa kalktı. Buldum dedi. Senelerce sürdürülen devrimci mücadel...