İzmir'de İki Kadın Müzesi
İzmir'de iki kadın müzesi. Birisi Basmane'deki Konak Belediyesi'nin Hakan Tartan döneminde kurduğu "İzmir Kadın Müzesi". Diğeri ise Karşıyaka Belediyesi'nin Hüseyin Mutlu Akpınar zamanında yıkıp yeniden inşa ettiği Anıt'ın (Atatürk,Annesi ve Kadın Hakları Anıtı) altındaki "Kadına Saygı" Müzesi.
İki müze de ağırlıklı olarak Türkiye'de alanlarında en üst noktalara ulaşabilmiş kadın biyografilerinden oluşuyor. İki müzede de ilk önce Türkiye'de kadın haklarının sağlayıcısı olarak vurgulanan Atatürk ve cumhuriyetin kurucusu bir kadın olmadığı için onun annesi Zübeyde Hanım karşılıyor bizleri. Karşıyaka girişindeki Zübeyde Hanım fotoğrafının yanındaki "Bir Anne Bütün Dünyayı Değiştirir" yazısını da hatırladığımızda burada feminist teorilerle de çelişen ciddi bir durum ortaya çıkıyor. Kadının kendi ayakları üzerinde, kendi öz gücüyle erkeklerin ulaşabileceği her konuma ulaşabileceğinin, yapabildiği her işi yapabildiğinin kanıtı olarak oluşturulan iki müzede de, başarılı bir erkeğin annesi olmayı en büyük başarı olarak en ön sıraya koyma durumuyla karşı karşıya kalıyoruz. Kadını sadece bir anne ve bir eş olarak gören zihniyete bir tepki olarak da oluşturulan iki müzedeki bu çelişkiyi tabi ki anlamak çok zor değil.
İki müzede de I.dalga feminizmin, kadınların seçme ve seçilme hakkı kazanımının etkisini güçlü şekilde görüyoruz. Kadın milletvekillerinin, kadın belediye başkanlarının fotoğrafları ve biyografileri bizleri selamlıyor. Kadın mücadelesinin en önemli karakteri, kurmak istediği Kadınlar Fırkası'na izin çıkmayan Nezihe Muhittin'i de biyografi kalabalığı içerisinde zor da olsa seçebiliyoruz. En aslan payın kendisine verilmesi beklenmese de, Zübeyde Hanım gibi kendisine ayrı bir köşe ayrılmasa da verdiği mücadelenin hakkını birazcık daha alabilseydi diyoruz.
Butik müze formatında oluşturulan iki müze lokasyon açısından çok farklılıklar barındırıyor. Karşıyaka'daki "Kadın'a Saygı Müzesi" anıtın altında ulaşımı vapur ve tramvayla da sağlanabilen çok merkezi bir alanda bulunuyor. Alan olarak küçük olmasına da bağlı olarak kadın biyografilerinin fazla dışına çıkamıyor. Ama bir kadın kenti olarak zihinlerde yer edinen Karşıyaka'da yaşama geçmesi öncü olması açısından da Basmane'deki müze gibi oldukça önemli. Karşıyaka'daki müzenin ismindeki sıkıntı gözlerden kaçmıyor. Kadınların kendi öz güçleriyle başaramayacakları şey yoktur mesajını oluşturan müzenin girişindeki "kadınlara saygı gösterilmesi" ana fikri, kadınların erkeklerin onayına sanki ihtiyacı varmış gibi yanlış bir algıyla müzeye giriş yapılmasını sağlıyor. Belki adındaki sorun gelecekte düzeltilecektir de.
Basmane'deki İzmir Kadın Müzesi ise eski İzmir konaklarından birisi içerisinde bizlere merhaba diyor. Basmane'nin ara sokaklarında eski İzmir evlerinin arasından ulaşabildiğimiz müze bizi büyülü bir dünyaya, zamanda yolculuğa da götürüyor. Ama bu büyülü dünya aynı zamanda çevresinde büyük bir yoksulluk ve suç oranını da yanında barındırıyor. Belki oluşturulan bu butik müzenin de bir başlangıç olmasıyla, bölge yaşayan bir tarih müzesine diğer yapıları da içine katarak zaman içerisinde dönüştürülebilir.
Basmane Kadın Müzesi'nin bahçesinde ise nedense bir Nazım Hikmet heykeli bulunuyor. Kadın Müzesi'nde bir erkek şairin heykelini görmek bizleri şaşırtıyor. Müzede o kadar başarılı kadın biyografisi ve kadın sanatçılarımızın portrelerini gördükten sonra bu erkek şair de nereden çıktı karşımıza diyoruz müzenin çıkışında. Ve aklıma kadına şiddet içeren Nazım'ın Kızıl Saçlısı'na şiiri geliyor hemen.
"Pembe yanaklı al dudaklı bir karım olursa eğer..
Olursa 24 ayar ahlaklı..
Anama bakar gibi bakar..
İlaha tapar gibi taparım..!
Ama...!
Kalleş çıkarsa karım..
Anam avradım olsun bir teneke benzin döker yakarım...!"
Yine de Nazım Usta'nın heykeliyle fotoğraf çekilmekten de geri kalmıyoruz.
İki müzedeki ana tema da aslında cumhuriyetin kadın hakları konusunda yarattığı kazanımlar ve kadın hakları varsa Cumhuriyet ve Kemalist Devrimler sayesinde vardır, şeklinde özetlenebilir. Tabi Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kuruluşunda emeği geçen kadınları ve her alanda başarılarıyla iz bırakmış kadınları da ayrı bir başlık olarak değerlendirebiliriz. Cumhuriyetin kadınlara sağladığı kazanımların kanıtı olarak da sıralanan biyografilerde kadın hakim, bilim insanı, savcı, belediye başkanı, parti genel başkanı, milletvekili, sporcu, yazar, pilot, sanatçı... vb tarihi karakterlerle karşılaşıyoruz, kimileriyle ise yeni tanışıyoruz. Basmane'deki Kadın Müzesi'nde bulunan "Protesto ve Kadın Odası"nda ise Türkiye'deki kadın mücadelesinden ve direnişlerinden kesitler içeren gazete küpürlerine de erişebiliyoruz.
Günümüz Türkiye'sinde kadın mücadelesinin her geçen gün güçlendiği ve büyüdüğünü düşündüğümüzde bu müzeleri kuranlara ve yaşatanlara öncelikle emeklerinize sağlık diyoruz. Ancak günümüz politik zemininde bu müzelerin artık kadın mücadelesi ihtiyaçlarını karşılamadığı da aşikar. Kadın mücadelesini değil cumhuriyetin kadın konusunda yarattığı kazanımları odak alan bir müzecilik anlayışının toplumsal gereksinimleri karşılamadaki yetersizliği açıkça göze çarpıyor. Kadın cinayetleri ve kadına şiddet bir taraftan tavan yaparken, kadınların mücadelesinin de tavan yaptığı ülkemizde bu müzelerin ulusaldan evrensele geçişi, kapsamını genişletmesi, dünyadaki kadın mücadelesinin başlangıcından, Türkiye'deki kadın mücadelesinin başlangıcına, geçmişine ve bugününe uzanan bir yelpazeyi odak alan müzecilik anlayışına geçmesi, kadınların sorunlarına başat şekilde yer vermesi, kadın mücadelesindeki anıt şahsiyetlerin ön plana konulması kesinlikle şart görünüyor.
Erkeğin bahşettiği hakların yerine kadının kendi emeğiyle kazandığı ve kazanmak için mücadelesini sürdürdüğü kazanımlar bu iki müzede de değişmesi gereken ana zihin ekseni olarak görünüyor. Cumhuriyetin başarılı kadınları kadar ülkenin ezilen kadınları , mücadele eden kadınları da müzede daha fazla yer edinmeyi hak ediyorlar. Müzede değişmesi gerekenler düşünüldüğünde bu değişimin kentin kadınlarına sorulması ve bir güncellemeye benim gibi bir erkeğin değil kadınların düşünceleriyle gidilmesi de olmazsa olmaz bir başka koşul tabi ki.
İstanbul Sözleşmesi'nin feshedildiği bu günlerde bu iki müzenin de üzerinde daha iyi çalışılarak eril tahakküm karşısında Türkiye'deki kadın mücadelesi ve kadın hakları için sağlayabileceği ivme unutulmamalı diyor, pandemi dönemi sonrasında bu iki anlamlı müzenin de ziyaretini şiddetle önerenlerin aksine şiddete karşı bir şekilde öneriyoruz.
Ozan Yardımoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder