Vahap Özaltay Söylüyor: Black or White
Çocukken klibi çıktığında büyük bir ilgiyle bizleri televizyon ekranlarına çeken ve ırkçılığın karşısında aldığımız ilk tutumlara sıkıca tutunmamızı sağlayan parçanın adı Black or White'dı. Coşkulu bir dansçı grubuyla siyah ya da beyaz hiç fark etmez bütün insanların farklı da olsa eşit olduğunu anlamamıza yardımcı olurdu bu hoş musiki. Birlikte dinlediğimiz bu şarkıyla Birleşik Devletler'deki ırkçılığa sertçe tutum alabilen arkadaşlarımızın yıllar geçtikçe kendi ülkeleri ve coğrafyalarında aynı tutumu çevresindeki insanlara karşı sergileyemediklerine üzülerek tanık olduk. Davulun sesi uzaktan hoş gelir cümlesi ne kadar hoş değilse bu atasözünde anlatılmak istenen anlama ulaşmaları da o kadar hoş değildi bu arkadaşların.
Ayrıca davulun sesi uzaktan hiç de hoş gelmezdi. İzmir Fuar'ında dinlediğim konserlerin içimde yarattığı coşku, gitmediğim konserler için geçerli değildi. Çünkü evimiz fuarın yanındaydı ve konserler evimizin içine kadar ulaşıyordu. Oysa davulun sesi uzaktan hiç de hoş gelmiyordu, geceleri uyutmuyor uykusuz bırakıyordu. Davula yakın olmak ya da hiç muhatap olmamak en mantıklısıydı. Davulu uzaktan dinleyen arkadaşlarımız aynı pasaporta sahip olduğumuz yurttaşlarımızdan bir bölümüne yada birden fazla bölümüne black or white diyemiyordu. Onları sevmiyor, onlara öfkeleniyor, onlardan nefret ediyor, onlara hain diyor, onlara defol diyordu. Arkadaşımız olmayanlar ise linç girişimine kadar vardırıyordu. Biz ve onlar diye keskin çizgiler koyuyorlardı. Oysaki bahsettikleri insanlarla en başta aynı gezegenin insanı, aynı türün paydaşı ve çizilen ulusal sınırlar açısından bakarsak aynı ülkenin yurttaşlarıydık.
Black or white'ı ve davulu, uzaktan seven dostlarımızdan bir bölümü göçmenlikleriyle de çok övünürlerdi. Göçmenlerdi. Ama kendileri değil. Kendilerinden önceki yurtlarından koparılan soyağacındaki insanlardı aslında göçmen olanlar. Göçmen olmak yaşanıldığında hiç sevinilecek bir durum olmayan ama sanırım kuşaklar sonra bölgedeki yerleşimlerini garantiledikten sonra övünç kaynağına dönüşen bir durumdu sanırım. Öyle olmasa biz Selanik'ten gelmişiz, biz Varna'dan, biz Kırım'dan... diye övünen insanlar bugün başka coğrafyalardan gelenlere atalarının uğradığı zorlukları fazlasıyla yaşatmazlardı. Black or white'ı severlerdi, davulu uzaktan dinlerlerdi ve kendilerinden göçmen diye bahsedip, göçmenlerden nefret ederlerdi.
Belki de şarkıyı bir de Vahap Özaltay'dan dinlemeleri gerekirdi. Vahap Özaltay 1965'de vefat etmişti. Black or White ise 1991'de buluşmuştu dinleyenleriyle. Ama bir kağıdın üzerine yazdığımız yazıda her şey mümkündü. Türkiye'nin Afro-Türk'ü, siyah beyazlı formayı terleten, Türkiye'nin yurtdışına transfer olan ilk profesyonel futbolcusu Vahap Özaltay'a Black or White'ı neden söyletmeyelimdi. Afganlardan, Suriyelilerden nefret edenler için Beyrut'tan gelip milli formayı da terletmiş, soyadını çok sevdiği kulübü Altay'dan almış bu siyah inci ne derece manalıdır bilinmez ama milli gururumuz Lefter'in evinin 6-7 Eylül pogromunda saldırıya uğradığını düşündüğümüzde belki de çokça bir şey ifade etmezdi. Kulübünün renklerini düşündüğümüzde belki de renkleri anlamlandırmada biraz değişikliğe neden gidilmesin denilebilirdi. Birleşik Devletler'de George Floyd polis şiddetiyle öldürüldüğünde tepki verenler, kendi ülkelerinde ırkçılığa devam edenlerle büyük oranda aynı kişilerdi. ABD bayrağı siyahların ve beyazların eşit olduğu bir ülke yaratmak adına siyah beyaz olabilirdi. Renklerini Balkan Savaşı'ndan dolayı siyah-beyaz olarak seçen Altay kulübü de siyahı ve beyazı ırkçılığın karşısında, antifa bir düzlemde, siyahların ve beyazların renginin bir bayrak ve amblemde buluşması olarak yeniden yorumlayabilirdi.
Çünkü yaratılan tarihin gerçeklikle her zaman buluşamadığı da başka bir gerçekti. Osmanlıcılık projesinin çöküşü sonrasında Türkçülük bayrağına sarılan İttihat ve Terakki'nin Türk Ocakları'nın zemininde kurduğu Altay Kulübü, adını da Türkçü mitolojinin dağlarından edinmişti. Ancak tüm bu tarihsel misyona rağmen Altay, ilerleyen süreçte Punta günlerine göre görece de olsa İzmir'in en kozmopolit semtinin kulübü oldu. Ermeni, Rum, Türk, Kürt, Roman, Musevi, İngiliz, İtalyan,... taraftarları tribünlerde hep birlikte "Kudretinle Kuvvetinle Şen Altay" marşını söylüyorlardı. Modernitenin ve milliyetçiliğin dünyadaki çöküşünün bir göstergesi de İzmir'in Alsancak semtinin siyah-beyazlı ekibinde kendini gösteriyordu. Altay kulübü kurucularından başbakan Şükrü Saracoğlu " Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız" diyordu ama hakikat öyle söylemiyordu.
Altay Kulübü'nün kuruluş misyonu, İttihatçılığı tarih sayfalarında kalıyordu. Yönetiminde gayrimüslim unsurların da yer aldığı en başta Türkçülük amacıyla kurulan kulüp, dünyada çöken modernite ve milliyetçilik projesi için de önemli bir resim çiziyordu. Artık Altay bayrağının bir anlamı da Black or White'dı. Savaşlarda halkların birbirini boğazlaması bir yas nedeniydi. Siyah ve beyaz her şekilde bize insanların kardeşliğini hatırlatmalıydı.
Bugün siyahlara karşı ırkçı olmadıklarını, Afganlara ve Suriyelilere kaka deyip, siyahların köşe başlarında saat satan sevimli insanlar olduklarını söyleyen ve Michael Jackson'ı çok seven dostlarımız acaba ülkedeki siyah nüfusu artınca da aynı hümanizmi sergileyebilecekler miydi? Basmane sokaklarında gezdiğimizde artan siyah nüfus bizlere New York sokaklarında geziyormuşuz şıklığı verirken, davulu uzaktan sevenler bakalım davulun sesine yakından da kulak verebilecekler miydi? Türkiye'de Afro-Türk Yalçın Yanık'ın İzmir'den milletvekilliği ve büyükşehir belediye başkanlığı adaylığıyla birazcık görünürlük kazanan, görünmez-bilinmez Afro-Türklere yaklaşım değişecek miydi?
Tüm bu soruların yanıtını bizlere verecek olan zamanın kendisi ve Michael Jackson dinlemek olmalıydı. Michael Jackson şarkılarını biraz da başka karakterlerden dinlemek de lazımdı.
Şarkıyı bir de Vahap Özaltay'dan dinlersek, biz de göçmendik onlar da göçmenler, göçen ailelerimizin yaşadığı zorlukları Suriye'den, Afganistan'dan gelenler umarım yaşamazlar diye diye şarkıyı duyarsak ve şarkının sesini biraz açarsak, yaratacakları negatif dışsallıklara karşı ırkçılık harici insani çözümler üretebilirsek belki o zaman gerçekten Black or White şarkısını anlayabiliriz. Michael Jackson siyahlığından utandığı için mi kendini beyazlattı yoksa "siyah da olsam beyaz da olsam ben Michael Jackson'ım bırakın lan man kafalar, bırakın şu ırkçılığı "dediği için mi belki bilebiliriz. Black or White şarkısını özümseyerek dinlersek rüyamızda Lefter'in gollerini bile görebiliriz ve kulağımıza davulun sesi ulaşır hem de yakından: It Don't Matter If You're Black Or White...
Ozan Yardımoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder