Bira Yazıları:
Çay İdman Yurdu'nun Kısa Tarihi
Yurdumuzdaki futbol kulüplerinin kuruluş öyküleri azınlıklar karşısında milli bir heyecan içerisindeki gençlerin spor yapma azminin bir teşekkülü olmuştur. Dünyadaki bira kulüplerinin ise bu yönde bir azme sahip olduğu üzerine herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Ülkemizdeki bira kulüpleri ise yükselen vergilere paralel olarak artan bira fiyatları sonucunda bira yapımcılığına, içimciliğinden öte tutkuyla bağlananların buluşma adresleri olmuştur. Yaptıkları ev biralarını tadım şenlikleriyle tadıp kutlayan bu güzel insanlar da ayrı bir tarih çalışmasının konusu olacaklardır. Bira yapmanın, bira içmenin önüne geçmesinin endüstriyel bira tekelleri karşısında protest bir tavra dönüştüğü düşünülse de içiciliğin geri planda kalmasıyla biraseverliğin amacından başka bir amaca taşındığı da unutulmamalıdır.
Tüm bu tartışma ve konuların yıllar öncesinde Tekel Birası'nın piyasada 1 TL'den, tombul Efes'in 1,5 TL'den satıldığı mutlu ve mesut günlerde biranın evde yapılmaya gereksinim duyulacak bir içecek olacağını dahi akıllarından geçirmeyen bir grup genç yaşamdaki en mutlu oldukları anların bira içip sohbet ettikleri anlar olduğunun farkına varıp bunu kavramsallaştırmak, cisimlendirmek hatta isimlendirmek gayretine girişmişlerdi. Bu konuda kendi aralarında ortak bir dil de yaratmışlardı ve biraya bira değil çay diyorlardı. Biraya çay demeleri sanki bir otosansür, kodlama, şifreli konuşma gibi anlaşılabilse de MÖ 10000'lere tarihçesi dayanan biranın M.Ö. 2737'lerde görülmeye başlanan çay ile adlandırılması çaya değil biraya verilen kıymettendi. Çünkü bira 1974'te alkollü içki sayılarak günlük yaşamın heran bir parçası, bir can suyu, bir şifa kaynağı olmaktan çıkarılıp adeta kriminalize edilip damgalanmıştı. Alkollü içecek demek alkol ruhsatı alma zorunluluğu demekti. Alkollü içecek demek birayı her yerde elinize alıp içebilme özgürlüğünüzden uzaklaşmanız demekti. Alkollü içecek demek ek vergiler demekti. Alkollü içecek demek düğünlerde masa altından gizlice içmek neşelenmek demekti. Alkollü içecek demek reklamı yapılamaz demekti. Bir insan, bir toprak parçasını çitle çevirdiğinde bütün kötülükler nasıl başladıysa bira da alkollü içecek kabul edilince ülkemizde bütün kötülükler başlamasa da bazı güzellikler azaldı. Biraya çay demek de biranın kriminalize edilmesine bir tepkiydi. Çünkü dünya tarihinde çay vergisi yüzünden bağımsızlık savaşları olduysa da ülkemizde biradaki gibi çaya konulan ağır vergiler görülmemekteydi. Çay istenilen yerde istenilen zamanda kısıtlamalara tabi olmadan, ekstra vergilere neden olmadan içilebilen meşru bir içecekti. Biranın Sümerlere dayanan o güçlü tarihinden bir suç unsuru gibi gösterilen bu günlere gelmesi ise gönüllerde yaraydı.
İşte tam da bu noktadan hareketle bu bir grup genç çaydan farksız, çay kadar normal ama çaydan çok daha güzel, çok daha çeşitli ve çok daha neşeli bu güzel içecekten çay diye bahsetmeye başladılar. Hatta aralarındaki bu hoş lakırdıyı o kadar ileri götürdüler ki gittikleri birahanelerde ve barlarda "bize 3 çay" demeye başladılar. Bu hoş yaklaşım bazen ciddiye de alındı ve garson tarafından bira yerine gelen demli çaylar ise gülüşmelere ve biranın yanında mecburen içilen çaylara da neden oldu. Manisa'daki bir birahanede biranın yanında sipariş edilen patatesin, haşlanmış patates olarak gelmesi kadar ilginç değildi belki ama bu gençler için artık bu sarı içeceğin adı çaydı. Bu gençler çayın ve dostluğun kulupleşmiş halini ise sporla ilgileri maç izlemekten pek de öteye geçmeyen insanlar olmalarına rağmen " Çay İdman Yurdu" olarak tescillediler. Sıra amblem, logo, renk gibi ayrıntılara gelmişti. O dönemlerin favori birası bugünün aksine tombul Efes'ti. Efes Pilsen, Tuborg karşısında basketboldaki kat be kat başarısını bira pazarında da sürdürmekteydi. Sanki Petar Naumoski üçlükleri attıkça, Tamer Oyguç ribaund aldıkça daha çok Efes içiliyor, Mrsiç Tuborg'tan Fenerbahçeye transfer oldu diye Tuborg satışları dibe vuruyordu. Efes biranın tadının ve imajının gönüllerde taht kurduğu o yıllarda amblem de şüphesiz Efes'ten esinlenmeliydi. Açılan tombul Efes kapağı Alsancak'ın kaldırımlarında seke seke zıplamış ve Çay İdman Yurdu 'nun amblemine oturuvermişti birkaç ufak rötüşla.
Artık Çay İdman Yurdu biraya çay diyenlerin, dostlukla çayı buluşturanların, yaşamdan tad alanların, buğdayı, arpayı sıvıda da yakalayanların adıydı. Çay nasıl sabah, öğlen, akşam her yerde ve her zaman içilebiliyorsa bira da çayın ta kendisiydi. Bir birasever düşünürün dediği gibi üzerinde "sabah içiniz, akşam içiniz, gece içiniz" değil "soğuk içiniz" yazıyordu.
Ozan Yardımoğlu